<$BlogItemBody$
Anlama; birşeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak, yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmektir.“Biz anlama sürecini kaynak ve alıcı açısından inceleyeceğiz. Kaynak, öğreme sürecini başlarken kişidir. Öğretimde bu kişi genelde öğretmendir. Alıcı ise gelen mesajları çözüp, anlamlandırıp tepkide bulunan kişidir. Bu kişi ise öğrencidir.” “Öğretmen; kendi yaşadığı çağın kültürünü, milletinin örf ve adetlerin gelecek kuşaklara taşıyan kişidir. Öğretmenin bunu yaparken kullandığı metodlar, bilgi aktarma yolları, öğrencilerin sorunlarına eğilme şekli, hepsi eğitim psikolojisinin kapsamına girer. Fakat öğretmen psikolog değildir. Psikoloji öğrenimi görmemiştir. Ayrıca ondan öğrencilerinin ruhsal yapılarını incelemesi de beklenmemektedir. Yine de her öğretmen insan psikolojisini biraz bilmeli, biraz psikolog olmalıdır.Her öğretmen, öğrencilerinin karşılanmayan temel duygusal gereksinimlerinin hayal kırıklığına ve başarısızlığa yol açtığının farkında olmalıdır. Bu arada, öğrencileri ile ilgili kesin yargıya varmadan, hangi durumda bir uzmandan yardım isteneceğini bilmelidir. Bu açıklamaları birkaç örnekle daha anlaşılır hale getirelim. Faruk altı yaşındadır. Resimlerinde hep aynı konuyu işlemektedir. “Bir ağaca iplerle sıkı sıkıya bağlanmış bir ev.” Öğreteni resimlere bir anlam verememektedir. Çocuk, evlerin kaçıp bir yere gidemeyeceklerini bilecek yaştadır. Fakat ısrarla, “Evleri ağaca bağlıyorum ki bir yere gitmesinler,” demektedir. Yapılan kişilik ve zeka testleri sonucunda uzman psikolog, okul öğretmeninin tahminlerinin aksine, çocuğun son derece zeki ve normal kişilikte olduğunu saptamıştır.Psikolojik eğitim oryantasyonlu bir öğreten Faruk’un resimlerinde birakıp kaçma temasını işlediğini bunun da duygusal bir sorundan kaynaklandığını anlayabilir. Faruk kendisinden bir şeylerin alınması endişesi içinde yaşamaktadır. Arkadaşlarının kendisini kandırıp kaçacaklarından ürktüğü için onlarla saklambaç gibi oyunlar oynamamaktadır. Bu yüzden arkadaşları onu bir garip ve bebeksi bulmaktadırlar. Okul öğretmeni de aynı düşünceyi paylaşmakta, çocuğun zekasından şüphe duymaktadır. Halbuki duygusal rahatsızlıklar, gelişim bozukluğu ve zeka geriliği semtomları ile benzer belirtiler gösterirler.Bu durumda uzmandan kişilik ve zeka testleri ile sonucu kaybetmesi isteneceğine, çocukla bire bir dertleşme yada ailesi ile yapılacak etraflı bir görüşme sonucunda sorun kolayca ortaya çıkarılabilirdi. Psikoterapide Faruk’la yakın ilişki kuran psikolog, onun şimdiki ailesi tarafından evlat edinildiğini öğrendi. Faruk daha önce de evlat edinildiği iki aile tarafından geri yollandığını anlattı. Çocuk kısacık yaşamında hiç ilgi ve sevgi görmemişti. Her an tekrar terk edilme korkusu ile yaşıyordu.Öğretmenler kesin yargıya varmadan önce mutlaka çocuk ve ailesi ile yakın ilişkiye girmeli, sorunun kaynağını araştırmalıdır. Sinan, resimlerinde hep bir apartman çiziyor, pencereden başkan çocuklar yapıyordu. Sorulduğunda, bütün çocukların pencerede annelerinin eve dönmelerini beklediklerini söylüyordu. Gerçekten, Sinanlar’ın oturduğu apartmanda bütün anneler akşam geç vakitlere kadar çalışıyor, çocuklarını evde bakıcıa bırakıyorlardı. Sinan yalnızlıktan doğan bu hırçınlığının nedenini açık ve anlaşılır biçimde ifade edebiliyordu.Demet, çok küçük yaşta anne ile babasını bir kazada yitirmişti. Ona kendileri için ağır bir yük olduğunu çeşitli yollarla anımsatan fakir dedesi ve ninesi ile yaşıyordu. Sevecen ve anlayışlı bir insan olan bayan öğretmeni, bu dünyada yapa yalnız kalmış çocuğun gerçekten bağlandığı tek insandı. Bayan öğretmen çok yakında evleneceği için, Demet öğremeninin de kendisini terkedeceğini düşünüp endişeleniyor, bu konuda çareler arıyordu. Sonunda duygularını yansıtan bir resim yaparak öğretmenine armağan etti. Resimde bir köşede anneannesini ve dedesini çizmişti. İkisi elele tutuşmuşlardı. Demet biraz öteren onlara bakıyordu. Kağıdın altına öğretmeni ve nişanlısını yapmıştı. Ama aralarında Demet vardı. Üçü de elele tutuşmuşlar,bir eve doğru yürümekteydiler. Resmi incleeyen öğretmen çok üzüldü.Böyle durumlarda öğretmenler çocuklara sevgi ve şefkat gösterirken çok dikkatli olmalıdırlar. Asla aşırıya kaçmamalıdırlar. Fazla ilgi öğrenmeni çocuğa karşı tek sorumlu duruma getirir. Çocuk öğremenine gereğinden yakın duygular beslerse, bunun ardından gelen hayal kırıklığı büyük sorunlara neden olacaktır. Diyelim ki, öğrenme zorluğa çeken bir öğrenci ile karşı karşıyasınız. Onu hemen tembellikle suçlamadan, zeka düzeyinden şüphe etmeden önce araştıracağımız alanlar neler olabilir?1. Öğrencide işitme zorluğu var mı?2. Öğrencide görme bozukluğu varmı?3. Öğrencinin bedensel bir özrü ya da kronik bir rahatsızlığı var mı?4. Öğrencinin duygusal bir rahatsızlığı var mı?5. Öğrencinin öğrenme ve başarı motivasyonu var mı?6. Ailenin çocuğa uyguladığı eğitim sistemi nedir? Baskıcı, aşırı otoriter ya da tam aksine tamamen kendi haline bırakılan bir eğitim sistemi olabilir. İkisi de aynı ölçüde zararlıdır. 7. Aile yapısı nedir? vb.”Tüm bunlar bize gösteriyor ki her insan ayrı bir evren. Öğrencilerimizin bireysel farklılıklarını gözardı ederek, onlara ilimleri şekerlemeler gibi tattırıp, hepsini aynı tip yağ bağlamış tavuğa döndürmeye hakkımız var mı?“Öğretici olarak dinleyicilerin ve soru soranların ferdi farklılıklarına son derece dikkat etmeliyiz. Herkese anlayışına, seviyesine göre hitap etmeliyiz. Herkesin sorusuna onu ilgilendiren kadarıyla ve durumuna uygun olarak cevap vermeliyiz.İmal el-Gaz’ali bu konuda şöyle demektedir. “Muallim, talebeye anlayacağı kadarını öğretmelidir. Aklının olmayacağı ve nefret ettirip aklını karıştıracak şeyleri ona anlatmamalıdır.Talebenin meselenin küntürü anlayacak kapasitede olduğunu gördüğünde ise her gerçeği ona anlatabilir. Alimin her bildiğini herkese anlatması da doğru değildir. Söylediğini anladığı halde bundan istifade edecek durumda olmayan talebe hakkında hüküm böyleyken, ya anlatılanı anlamayacak durumda olanın hali nasıl olur acaba? Bundan dolayı şöyle dermiştir: “Herkesi aklının durumuna göre ölç ve anlayışını terazide tart ki ondan selamette olasın, o da senden istifade etsin. Eğer böyle yapmazsan, herkesin kapasitesi ve durumu farklı olduğu için hep yanlışlarla karşılaşırsın.” “Eğitim ve öğretimi” sanatların en incesi olarak ele alan kudsi öğretmenin takip etmesi gereken yolun tevbih ve kınama olmayıp, lütif ve rahmet olduğunu söyler.” Bu açıklamayı örnekle daha anlaşılır hale getirelim.“Bir konu hakkında rapor hazırlayan grubun başındaki başkan, ekibiyle birlikte aylarca süren çalışmasının sonuçlarını öğretmenlerine sunar. Haftalarca gece-gün8düz demeden çalışmış olan öğrenciler de grubun sorumlusu başkanla birlikteydi ve emeklerinin meyvesini sundukları için gurur duyuyorlardı. Ancak başkan tanıtım. Tamamladığında, öğretmen ona dönüp olay edercesine, “Bu düşünceler gülünç. Bunları kabu etmem mümkün değil” diye ekledi. Başkan, fena halde mahcup ve gururu kırılmış bir halde sessizliğe bürünerek, toplantının devamı boyunca asık bir yükle oturdu. Grubundaki kişiler çabalarını savunmak amacıyla birkaç rastgele bazısı düşmanca saptamalarda bulundular. Öğretmenin o sırada çağrılmasıyla toplantı aniden bitti ve ardında tatsızlık ve öfke tortuları bıraktı.Bunu takip eden iki hafta boyunca grup başkanı, öğretmenlerinin kendisine söylediklerine takılıp kaldı. Şevki kırılıp, bunalıma girerek, okulda artık hiçbir önemli görev alamayacağına ikna olmuş ve okulu sevdiği halde ayrılmayı düşünmeye başlamıştı.Sonuçta grup başkanı öğretmenini görmeye gitti ve ona toplantıdaki eleştirici sözlerini ve bunların moralini nasıl bozduğunu hatırlattı. Ardından da, kelimelerini özenle seçerek, “Ne yapmaya çalıştığınız konusunda kafam biraz karışmış durumda. Sanırım tek amacınız beni mahçup etmek değildi; acaba başka bir amacınız var mıydı?” diye sordu. Öğretmen çok şaşırdı; öylesine söylediği sözlerin bu denli yıkıcı olacağını hiç düşünmemişti. Hatta yazılım planını oldukça umut verici nitelikte bulmuştu; ancak üzerinde biraz daha çalışılması gerektiğini düşünüyordu. Tamamen işe yaramaz diye bir köşeye atmak niyetinde hiç değildi. Sadece tepkisini çok kötü bir biçimde dile getirdiğini ve kimsenin duygularını incitmek istemediğini söyleyerek, geç de olsa özür diledi.Bu, insanların çabalarını doğru yönde sürdürebilmeleri için gerekli bilgiyi almasını sağlayan bir geribildirim sorunudur. Geri bildirim, bir parçasının sistemdeki diğer tüm parçaları etkilediği ve rotadan çıkmış bir parçanın daha iyi sonuç verecek şekilde değiştirilebileceği anlayışı çerçevesinde, “sistemin bir parçasının nasıl çalıştığına dair bilgi alışverişi” demektir. Bir grupta herkes sistemin parçasıdır ve geri bildirim de eki bir candamarıdır bu bilgi alışverişi sayesinde, insanlara yapmakta oldukları işin iyi gittiği ya da hassas ayar istediği, kalitesinin yükseltilmesi veya tamamen yeniden yönlendirilmesi gerektiği bildirilir. Geri bildirim olmadan insanlar karanlıkta kalır; kişiler kendilerinden beklenenler açısından ne durumda oldukları hakkında bir fikirleri yoktur ve her türlü sorun zamanla daha da çetrefilleşir. Geri bildirimi karşımızdakine sunarken;Belirleyici olun: Belirli bir olayı, değişiklik gerektiren bir anahtar9 sorunu, ya da bir işin belli kısımlarını iyi yapamamak gibi, bir eksiklik modelini el ealın. Sadece “bir, şeyleri” yanlış yaptığını duyup tam olarak neyi değiştirmesi gerektiğini bilmemek, insanlarınmoralini bozar. Belirli noktalara odaklanarak kişinin neyi iyi neyi kötü yaptığını, nasıl değişebileceğini belirtir. Lafı dolaştırmayın, saptırmayın ve eleştiriyi kaçamak bir şekilde yapmayın, bu asıl vermek istediğiniz mesajı bulandırır. Tam olarak sorunun ne olduğunu söyleyin, yanlış olan şeyin size ne hissettirdiğini ve neyin değişebileceğini belirtir. “Levhson şöyle der. “Övgüde olduğu kadar eleştiride de belirli olmak önemlidir. Belirsiz bir övgünün hiçbir etkisi olmadığını söyleyemem ancak çok etkili değildir ve ondan bir ders alamazsınız.” “Bir çözüm önerim: Eleştiri, yararlı olan bütün geribildirimler gibi, sorun yaralan eksikliği giderecek bir çözüm göstermelidir. Aksi takdirde eleştirilen kişi kendini açmazda hisseder, morali bozulur ya da hevesini kaybeder. Eleştiri, kişinin farkında olmadığı olasılıklara ve seçeneklere kapı açmalı veya kişinin dikkat etmesi gereken eksikliklerine karşı duyarlılığını artırmalıdır. Ancak bu, sorunlarla nasıl başa çıkabileceğine dair önerileri de içermelidir.“Bir çözüm önerin: Eleştiri, yararlı olan bütün geribildirimler gibi, sorun yaratan eksikliği gidercek bir çözüm göstermelidir. Aksi takdirde eleştirilen kişi kendini açmazda hisseder, morali bozulur ya da hevesini kaybeder. Eleştiri, kişinin farkında olmadığı olasılıklara ve seçeneklere kapı açmalı veya kişinin dikkat etmesi gereken kesikliklerine karşı duyarlılığını artırmalıdır. Ancak bu, sorunlarla nasıl başa çıkabileceğine dair önerileri de içermelidir. Duyarlı olun: Bu, konuşmamızın içerik ve biçiminin, karşımızdaki üzerindeki etkisine karşı duyarlı olmak anlamında, empati göstermeye bir çağrıdır. Devinson’a göre empati duyusu zayıf olan öğretmenler, kırıcı bir şekilde karşıdakini yerin dibine geçirerek kınamak gibi bir geribildirimde bulunmaya en yatkın olanlardır. Bu tür eleştiri, yıkıcı bir etki yaratır. Düzeltme yolunu açacağı yerde içerleme, kırgınlık, savunmacılık veya araya mesafe koyma şeklini olan bir duygusal ger9i tepme yaratır. “Okul sıralarından geçerek iş hayatına atılan her insanın öğrencilik esnasında sevdiği ve sevmediği öğretmenlerini niçin sevdiğini veya sevmediğini kendine göre izah etmesi mümkündür. Bugün okul sıralarında bulunan öğrencilerinde bu konuda söyleyecek çok şeyi vardır. Fakat bu değerlendirmeler tam ve güvenilir değildir. Çünkü değerlendirmeyi yapan öğrenciler henüz objektif değerlendirme yapacak çağda değildir. Temel eğitim ve orta öğretim öğrencileri bu değerlendirmeyi kendi Mufaat ve iyilikleri yönünden yaparlar. Ama yine de bize öğrencilerle nasıl bir ilişki kurmamız gerektiğinin ipuçlarını verirler. Bir anket yapılsa öğrencilere “Bir öğretmeni sevmeniz için hangi özellikleri taşıması gerekir” diye sorulsa, aşağı-yukarı şu vasıflar sıralanır.-İyi ders anlatsın yardım etsin kırık not vermesin, -Eşit davransın, öfkelenmesin, güler yüzlü olsun;-Güzel giyinsin, ödev vermesin... vs.Öğretmen-öğrenci ilişkilerinde öğretmen açısından dikkat edilecek hususlar:“Öğretmen bilgiyi ive doğruyu kendi tekelinde olarak görmemelidir. Böyle bir durumda ise öğrenciler öğretmenlerin doldurmaları gereken “kaplara”, “depolara” dönüşmektedir. Öğretmen kapları ne kadar iyi doldurunsa o kadar iyi öğreten, öğrenciler de ne kadar uysalca teslim olurlarsa o kadar iyi öğrencilerdir. Bu yığmacı bir eğitim anlayışıdır. Bu anlayışa göre, bilgi kendini bilgili sayan kişilerin, hiçbir şey bilmez saydıkları kişilere lütfettikleri bir armağandır. Öğretmenler bilgi ve doğruyu kendi tekellerinde görmemeli, ikili yaklaşımla, görüşme ve tartışmalarla sonuçlara varılmasına ve çözüm yollarının ortaya çıkarılmasına önem vermelidirler. Bu ise, öğretmen öğrenci çelişkisini ortadan kaldıracak öğrencilerin öğretmen:” “öğretmenin öğrencileri” kavramları yerini öğrencileşen öğretmenler”, “öğretmenleşen öğrenciler” kavramlarına bırakacaktır.” “Çocuğun her yaptığı işin neye yaradığını, her inandığı şeye niçin inandığı bilmesi gerekir. Amacımız, ona bilimi vermek değil, gereğinde bilimi kendi edinmesini, ona tam değerince önem vermesini öğretmek, herşeyden önce doğruyu sevdirmektir. Bu yöntemle az ilerlenir, ama yararsız hiçbir adım atılmış olmaz ve geri dönmek zorunda da kalınmaz.” Dikkat edileceği üzere, sürekli öğretmenin yapması gerekenler üzerinde durduk. Düşüncemiz ideal bir ilişki kurma becerisini gösterdiğinde öğrenciler arzu edilen davranışları gösterecektir. Bu konu daha büyük araştırmalara ihtiyaç duyar. Çünkü şu an önümüzdeki en büyük problemdir. Sağlıklı bireyler yetiştirmek, ancak gerçek öğreticiler yetiştirdiğimizde mümkün olacaktır.
Kaynaklar: H.İ.Yalım, Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme, Nobel Yay., 4.Baskı, Ankara 2001, s.12F.Ataç, Öğretmenler İçin Öğrenci Psikolojisi, Epsilan Yay., İstanbul 2001, s.11-15A.Ebugutte, Öğretim Metodları, Yasin Kitabevi, İstanbul 2001, s.93-94M.Kara, Bursada Tarikatlar ve Tekkeler, Sır Yay., 2. Baskı, İstanbul 2001, s.258D.Goleman, Duygusal Zeka, Varlık Yay., İstanbul 1998, s.198H.Levinson, Feedback to Suberdinates, Addentum to teh Lovinson Letter, Levinson İnstitute, Waitham 1992.D.Goleman, Duygusal Zeka, Varlık Yay., İstanbul 1998, s.199F.Bayraktar, İslam Eğitiminde Öğretmen, Öğrenci Münasebetleri, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., İstanbul 1997, s.221-224S.Büyükkaragöz, Cuma Çivi, Genel Öğretim Metodları, Beta Basım, İstanbul 1999, s.39J.J.Rousseau, Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylef, Cam Yay., İstanbul, 1998, s.84
/div>

<$BlogItemFeedLKaydol: Kayıt Yorumları [Atom]gItemCommegItemBackliass="comment-timestamp"> &lhttp://medrese.blogspot.com/8NHome$>